Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi idaresi, hâlihazırda Vakıflar’ın restore ettiği ve FSMVÜ’nin kullandığı Yenikapı Mevlevihanesi’nin de içinde bulunduğu 104.854 m2 alana sahip parsel içerisinde, güncel ihtiyaçlara cevap verecek ve gelecek hedefine ulaşabileceği birçok fakülteyi ve sosyal birimleri barındıran yeni kampüsü hayata geçirmek hedefindedir. Topkapı kampüsü tasarımında üniversiteye tahsis edilmiş mevcut tarihi eserler, kaybolan sivil mimarlık eserleri ve çevresinde yer alan tarihi değerler dikkate alınarak bütüncül bir tasarım yaklaşımı benimsenmiştir. Buna ek olarak yoğun ihtiyaç programı da dikkate alınarak çevresi ile uyuma azami ölçülerde dikkat eden bir üniversite kampüsü tasarlanmıştır.
Proje alanı; kıtalar arasını bağlayan metrobüs hattı, metro hattı, Avrasya tünel hattı, E5 hattı ve tarihi yarımadayı toplayan tramvay hattı ile Vatan ve Millet caddelerinin bir kesiştiği noktada yer almaktadır. Ayrıca proje alanı aynı zamanda inanç turizmi açısından birçok ziyaretçiyi ağırlamakta olan İstanbul’un önemli odak noktalarından biridir. Bunun sebebi ise çevresindeki önemli ziyaret merkezlerinin mevcudiyetidir. Yenikapı Mevlevihanesi, Merkezefendi Camii, Topkapı Surları ve mezarlıklar haricinde Panaroma 1453, Fetih müzesi ve Planetaryum da bölgenin ziyaret potansiyelini arttıran yapılardandır. Buna ek olarak Merkez Efendi ve Yenikapı Mevlevihanesi nedeniyle proje alanının çevresinde küçük de olsa geleneksel yerleşim/mahalle dokusu bulunmaktadır. Bu yüzden tasarım kararlarına doğrudan tarihi çevrenin ciddi bir etkisi olmuştur.
Üniversite kampüsleri barındırdıkları nüfus dikkate alındığında şehirlerin küçük hali olarak değerlendirilebilir. Bu anlayışla geçmişte oluşan kamusal merkez nasıl ki çeperlerle organik bağlanarak bir dil oluşturuyorsa, bugün de kampüsün ihtiva ettiği konaklama ve sosyal, kültürel ve eğitim mekanları ile bütünleşebilmelidir. Aynı bütünlük tarihi şehirlerin özgün dokusu ile de sağlanmalıdır. Günümüzde ise üniversite yapıları kültürel yerleşimden çok, endüstriyel sanayi yapıları gibi ele alınmaktadır. Üniversitenin kimliği, yaptıranının anlayışı veya mimarın hevesi doğrultusunda giydirilmektedir. Bundan dolayı üniversitenin kampüs yerleşimleri, şehrin fiziksel dokusu ile uyuşmayan, dokudaki “ur” benzeri yapılar oluşturmaktadır. Halbuki kampüs tasarımları dünyanın her ülkesinde farklı biçim ve şekillerde ele alınmakta ve bulunduğu yerleşim alanlarına, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda değer katmaktadır. Üniversitenin yapı ve yerleşim biçimlenmesini belirleyen temel unsur, üniversitenin vizyonu ve referans aldığı değerler sistemi olmalıdır. Projeye bu meyandan yaklaşarak “üniversite nasıl tasarlanmalıdır?” sorusuna cevap bulmaya çalışılmıştır. Bulunduğumuz topraklar ve geçmişte üretilen şehirlerimiz, külliyelerimiz, eğitim yapılarımız, mahalle ve evlerimizin tamamı tasarımda bir değer olarak ele alınmıştır. Üniversite sadece fiziksel bir ihtiyaçtan öte kültürel bir eylemler topluluğu olmalıdır. Bu anlamda mimari tasarımın, üniversitenin eğitim politikasından sonra ikinci önemli unsur olduğunu düşünmekteyiz. Dolayısıyla kampüsler donmuş yapılar topluluğu değil, topoğrafya ve iklimle uyumlu, gelişmeye ve üzerine ek almaya müsaade eden, sürekli değişken mekân ve perspektiflerle sürprizler oluşturan ve öğrencilere burada geçirdikleri vakitler boyunca yeni keşifler sağlayacak mekânlar organizasyonu olmalıdır. Bu yüzden proje yaklaşımında belli başlı hedefler belirleyerek ve mimarlık yaklaşımımız yansıtılmaya çalışılmıştır. Bu maksatla;